Günlük hayatta en basit meselelerde bile kendisine danışılmadan, kendi fikri alınmadan, kendisi onaylamadan herhangi bir karar verilmemesini isteyen insanlarla sıklıkla karşılaşırız. Kendisini çevresindeki herkes kadar ilgilendiren, hatta kendisini hiç mi hiç ilgilendirmeyen konularda bile, kendisinin mutlak otorite olduğu vehmine kapılan, otoriteye (yani kendine) danışılmaksızın atılan her adıma iflah olmaz bir muhalif olarak karşı çıkan insan tipidir bu tipler.
Bu insan tipiyle her an, heryerde karşılaşabilirsiniz. Yaşadığınız apartmanda, adımladığınız sokakta, bir çay içimi uğradığınız kahvede, üyesi olduğunuz dernekte, çalıştığınız işyerinde vs. her an karşınıza çıkıverirler. Çoğu kez daha siz sözünüzü tamamlamadan hemen ortaya atılır, “Şimdi bak o tam olarak öyle değil” tarzı cümlelerle lafı, sözü ağzınıza tıkıverirler. Her konuda uzmandırlar, her konuda söyleyecek bir şeyleri vardır. 300-500 kelimelik söz dağarcıkları, çın çın öten kakafonik sloganları ve sorgulamaksızın tabi oldukları köksüz, çapsız ve dar kalıplı fikri yapıları ile vehmettikleri fildişi kulelerden size diskur çekmeye bayılırlar. Egolarının esiri, kompleklerinin tutsağı bu tiplerle konuşamazsınız, paylaşamazsınız, tartışamazsınız, tabiri caizse bir arpa boyu yol alamazsınız. Çoğu kez sizin sözlerinize, düşüncelerinize muhalif olarak başladıkları nutuklarına, lafı döndürüp dolaştırıp farkında olmaksızın sizinle aynı düşüncelerde buluşsalar da, çoğu kez bunun farkına varmazlar. Kırk yılda bir farkına vardıklarında ise, ya sizi aşağılayan, hakaretamiz bir üslupla sizi alt etmeye, ya da içinde, gerici, bağnaz, mürteci, anti-laik, sağcı, solcu, cahil, vatan haini, din düşmanı, bölücü vs. gibi kavramları içinde geçirdikleri cümlelerle içine düştükleri zavallı durumu tevil etmeye çalışırlar.
Okumak, düşünmek, fikri derinliğe ulaşmak, edep ve adap sahibi olmak, vicdanlı olmak gibi meziyetlerden bihaberdirler. Empati kurmak, kendini karşısındakinin yerine koymak gibi hasletlere kafa yormazlar.
Makyavelist bir anlayışla bakarlar dünyaya. Aidiyetleri menfaatleri kadardır. Dünyanın kendi etraflarında döndüğünü düşünürler. Tabi oldukları şeyler, kişiler, düşünceler, fikirler vs. menfaatleri bittiği anda artık onlar için yok hükmündedir. Bugün ak dediklerine yarın kara derken kesinlikle vicdani bir sorumluluk hissetmezler. Bulundukları kabın şeklini almakta pek mahirdirler. Dolayısıyla en sevdikleri hayvan doğal olarak Bukalemundur.
Siyasetin, ticaretin, fikir ve düşünce dünyasının, aidiyetlerin, kurumların, dinin, sosyal hayatın insanı var kılan, toplumsal yapıyı zenginleştiren bütün olumlu etkileri, bu insan tipi yüzünden, derinliksiz, dogmatik, çıkarcı, yalnızlaştıran, boğan, daraltan, egosantrik kavramlar, alanlar haline dönüşür. Değerler yozlaşır, kelimeler, kavramlar anlamsızlaşır.
Böylesi bir insan tipinin hayatın her alanında etkin olmasının, oturduğumuz mahallede, yaşadığımız şehirde, kimliğini taşıdığımız ülkede bu tür bir insan tipolojisinin egemenliğine alan açılmasının önüne geçilmesi için çabalamamız kaçınılmaz. Çevremizden, şehirlerimizden, bizi var kılan bütün değerlerimizden bu tipolojiyi var kılan bütün olumsuzlukları sürüp çıkarmamız gerekiyor.
Bunun için eğitim şart. Eğitimi hayatın her anında tekamülümüzün merkezine almamız elzem. Modern dünyanın en büyük açmazlarından biri olan bu sorunun uzun soluklu bir çabayla giderilmesi gerekiyor vesselam.