Hani boş zamanlarımızda vatanı kurtarma sohbetleri yapma huyumuz vardır millet olarak. Gene böyle bir sohbette arkadaşımın biri demişti ki türküler de değişti. Bizim gençliğimizde, “telgrafın tellerini arşınlamalı, yar üstüne yar seveni kurşunlamalı” diyordu türküler. Şimdiki gençlerin dinlediği pop müziği parçasının sözleri ise şöyle “sana bir ihanet borcum vardı, ödedim dün akşam ağlayarak. Sen bunu çoktan hak etmiştin berabere bitti bu aşk.” Çok müthiş etkileyici bir tespitti bu.
Mahallenin delikanlıları mahallenin namusundan sorumluydu eskiden, mahalleden üst üste 2 defa geçen yabancı delikanlıların yolu kesilir hayırdır birini mi aradınız diye sorulurdu. Eğer makul ve mantıklı bir cevap veremezse usulüne göre dersi verilir ve gönderilirdi. Şimdilerde ise mahallenin delikanlıları ihanet borcunu ödemeye çalışanlardan tahsilat yarışında. Neden böyle olduk işte bunun cevabı şarkının sözlerinde açıkça görünüyor aslında. Şarkı sözünde ihanet borcunu ödeyen kişi diyor ki ihanet borcumu ödedim berabere bitti bu aşk. Yani sonuç 1-1 lik skordan ibaret. İşte aşk ve namus duygusunun son şekli budur maalesef. Aslında Aşk kelimesi ne kadar ulvi bir anlam ihtiva eder. Bu kelimenin derinliğinden bile habersiz maalesef bu günkü neslin çoğunluğu. Ne yapsın gençler, magazin programlarında çıkan falanca ile filanca bilmem ne otelinde aşk yaparken yakalandı haberini dinleye dinleye aşkın adi ve bayağı bir cinsel ilişkiden ibaret olduğunu zannettiler sonunda. Nereden bilsinler Derviş Yunus’un aşkını. Nasıl anlasınlar Ferhat’a dağları deldiren gücün nasıl bir Aşkın meyvesi olduğunu.
Evirilip çevirilip istenilen tüketim kalıplarına kolayca uyması için sinema, televizyon, müzik, tiyatro gibi kanallarla özellikle de televizyon ile ahlak ve moral duyguları çökertildi insanların. Diğer yandan da insanlar kapitalist sistemin tahakkümüne kolayca girsin diye yalnızlaştırılıp televizyon başında vakit geçiren çekirdek aile seviyesine getirildi maalesef. Bırakın sınıf bilincini insanlar akraba ve sülale bağlarından koptular, eskinin içi içe yaşayan sülale fertleri bayramlarda dahi bir araya gelemiyor hatta birbirine telefon dahi etmiyor mesaj yazıyor artık. Hal böyle olunca bazı allamelerin ötekileştirici, hoşgörüden uzak, kişisel gelişimin önünde engel olarak gördüğü ‘’mahalle baskısı’’ da sona ermiş oldu. Aslında sosyolojide böyle bir kavram yoktu onlar böyle tanımladılar. Toplumu ayakta tutan yazısız hukuk kurallarını yani örf adeti getirip içinde ‘’baskı ‘’ kelimesi geçen uyduruk bir kavramla tarif ettiler. Kavramı siyasallaştırdılar, tartışmalar taaa laiklik tartışmalarına kadar geldi ve “mahalle baskısı tu kaka ilan edildi” elbirliği ile. Halbuki bizim toplumumuzun böyle bir meselesi yoktu. Asırlar boyunca bu topraklarda müslümanı, yahudisi, hristiyanı, dindarı, dinsizi, alevisi, sünnisi, türkü,kürdü, lazı ,çerkezi, sorunsuzca iç içe iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde hep beraber uyum içerisinde yaşıyordu. Evet toplumun fertler üzerinde bir baskısı vardı fakat bu baskı sadece insanlığın var oluşundan günümüze kadar geliştirdiği ahlak ve iyi niyet kurullarına uyulması çerçevesinde idi. İşte şimdi bu kalktı yok oldu ve kural tanımaz hak hukuk bilmez namussuzluktan utanmaz bir toplum ortaya çıktı.
İlkokul 4. Sınıftayım bir teneffüste öğretmen bana para verip git bana bir bahar sigarası al de gel dedi. Koşarak gittim bakkal Ali Rıza amca ya parayı uzatıp sigarayı istedim. Sen Sabahattin Abinin oğlu değil misin? diye sordu bana. Evet dedim, ulan utanmıyor musun bu yaşta sigara istemeye diye bağırarak okkalı bir tokat çakıp kovaladı beni. Tokadın acısı ve babam duyarsa ben ne derim korkusuyla ağlayarak döndüm okula öğretmene anlattım o da, ben konuşurum bakkalla üzülme diyerek teskin etti beni. Bakkal Ali rıza amca alevi idi. Soruyorum şimdi sizlere bu günkü ortamda bir mahalle bakkalı hem de alevi ise bir Sünni çocuğu bu kadar rahatlıkla tokatlayabilir mi? O tarihte çocuklara sigara satışını yasaklayan kanun olmadığı halde bakkal Ali Rıza’yı bu davranışa sevk eden sebep neydi? Bursa’da bir olay yaşandı geçenlerde liseli bir delikanlı aşırı dozda ve ilk defa kullandığı uyuşturucunun etkisiyle yüksekten düşerek öldü. Yapılan incelemede mahallede ticaret yapan kişilerin uyuşturucuyu kurye ile gönderdiği gerçeği ortaya çıkmıştı. Gene soruyorum hangisi daha etkili, mahalle baskısı diyerek silip attıkları örf adetin koruyucu şemsiyesi mi yoksa kanuni düzenleme mi?
Karar sizin örnekleri çoğaltarak muhakeme edin bakalım sana bir ihanet borcum vardı ödedim dün akşam diye şarkı söyleyen kızın bu ahlak seviyesine gelirken kendisinin dahli var mıdır, yoksa kimlerin dahli vardır. Örnek olarak verilen ahlaksızlıktan başka toplumda giderek yaygınlaşan her türlü ahlaksızlıkta her birimizin payı ne kadardır.